30 Kasım 2011 Çarşamba

adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
üç ker üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.

masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandu durdu
adam ha babam koyuyordu.
 
 
edip cansever

24 Kasım 2011 Perşembe

19 Kasım 2011 Cumartesi



bu yılbaşında tek istediğim hediye bir polar battaniye,bir kitap ve bir kahve.ve elbette kırmızı beyaz puantiyeli hediye paketinde.bir deeeee karton poşette ^.^ tabi ki bu yıl başında da kendimden kendime hediye

18 Kasım 2011 Cuma

nasıl gelmişti buraya kadar?

hani o başa birden giren ağrılar gibi girdi bu soru kafasına.tam artık geçti dediğin kendini bıraktığın anda koca bir kahkaha atarak geri dönenlerden.

aniden durdu.o korku filmlerinde arkasında biri olduğunu hisseden ve yavaş çekimde sağından kameraya dönen aktristler gibi dönmeye başladı.hayır,hayır öyle gözünüzde canlandırdığınız gibi kapkaranlık bir ormanda tek başına kaybolmuş bi kadın yoktu bu sahnede.aksine...

alabildiğine kalabalıktı.şehrin en geniş meydanında yapılan anma töreni gibi karmakarışıktı bulunduğu yer.havaysa o kadar parlaktı ki sanki güneşin tüm akrabaları bugün onu ziyarete gelmişti.
işte tam böyle bir anda o lanet olasıca soru nasıl girmişti aklına.inanılır gibi değildi.ama gelmişti ve yavaşça arkasına dönerken bunu burada halletmesi gerektiğini biliyordu.buna emindi.onu tekrar durdurmasına izin veremezdi.bunu hep yapıyordu.

kendinden emindi.çok emin.hadi dön.hadi.ve işte.
tam karşısındaydı.aldığı yol boyunca geride bıraktığı kim varsa,ne varsa hepsinin ruhu birleşip tek bir vücut oluşturmuş ve O olarak karşısında duruyordu.yaklaştı.gözleri O'na yıllarını arar gibi baktı.yaklaştıkça herşeyi daha net görebiliyordu.ayrıntılar.insanı yorar.yani normal zaman olsa böyle düşünürdü ama şu an gördükleri bunun yanından bile geçmezdi.O'na yaklaştıkça yüzündeki ciddiyet yerini koca bi gülümsemeye bıraktı.'ha hah'.işte.işte.bu gördüğü kuşuydu.7 yaşından tatile giderken babaannesine bakması için bıraktıkları ve döndüklerinde kaçmış olan sevimlisi.evet hatırlıyordu ismini.çillerdi bu.hemen yanında kocaman,turuncu top şeklinde,siyah,kalın ipten elleri,ayakları olan peluşu da yanındaydı.onu görmeyeli uzun zaman olmuştu.en son yardım için hazırlanan kolinin içine bırakırken son kez selamlaşmışlardı.arkasından 3 gün ağlamıştı.o koca,yuvarlak,ay gibi suratıyla şimdi ona tekrar gülümsüyordu.

bi anda kendine geldi.yüzyüzeydi O'nunla.solukları derindi.yorulmuştu.sanki 20 yıldır koşuyormuş gibi...
-neden burdasın? (bu sormayı planladığı soru değildi.ama işin gerçeği bunu hiç planlamamıştı)
-korkma.seni yolundan alıkoymak için gelmedim.bunu unutmuşsun.

ahhh.elindeki poşedi nasıl da farkedememişti.O'nun uzattığı poşedi aldı.geride bıraktıklarını gerçekten bırakmak istemiş olmalıydı.bunu unutmuş olamazdı.aniden sinirlendi.evet,evet kesin bunu bahane ederek geldi diye düşündü.sinirini fiziksel güce çevirip bi hışım poşedi yırttı ve o anda ayaklarına düşen dikdörtgen,uzun,yumuşak cisme bakarken buldu kendini.

yastığı.lanet olsun.onu nasıl unutabilmişti.kokusunu çekti içine.rüyalarının kokusu.hayallerinin kokusu.evinin kokusu.kokular.kokuların hatıralarla eşdeğer olduğunu düşünür,her hatıranın kokusu olduğunu savunurdu.onları nasıl unutmuştu.kafasını kaldırdı.artık devam etme vakti gelmişti.onun gözlerine baktığında gerİ dönülmezliği görmüştü.anladı.
yastığını aldı ve tekrar kalabalığa karıştı.
o an O'na veda etmediğini hatırladı.ama gerek de yoktu.içinden bir ses onu tekrar göreceğini söylüyordu.
Hanginiz aklınıza getirdiniz.
Benim bir gün insanlığımı
Bitkilere hayvanlara kadar
Bir gün tutup genişleteceğimi
Bütün bu dünyaya saracağımı sonra da
Şu esen rüzgâra bıraktım işte
Yaşayan duyan her şeyimi
Onların hesabına yaşayacaklar bundan sonra
Ellerime saçlarıma kadar
Her şeyim dünyada
İlk defa bu kadar iyi farkediyorum
Bu yüreği param parça uçan kuş
Bu çamur gibi gökyüzü
Bu deniz, bu garip karınca
Cihanda ümit ölmez deyip yaşamışlar
Her şey bir başına yaşamış bundan önce
Toprakta bir başına yürümüş kökler
Gecenin içinde bir başına uzamış ovalar
Yalnızlıklarını duyurmayacağım bundan böyle
Bir daha hiçbirine
Yeni yeni anlıyorum
Her şey şu gecelerin içinde oluyor
Aydınlığa her şey hazır çıkıyor
Su geceleyin yürüyor dikkat ettim
Geceleyin biz uyurken ağaçlara
Hiç unutmam bir gün geç vakit
Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı
Büyüme saati bir ormanın
Şöyle iyice dinlesem sanırım artık
Bütün ormanları büyürken duyarım
Beni beklemişler kardeşçiğim
Beni bu ağaçlar, nehirler, gökyüzü
Geleyim anlatayım diye bir gün kendilerini
Bir kere girdikten sonra şiirlerime
Bilmişler bir daha ölmeyeceklerini
                      Günaydın Yeryüzü


İLHAN BERK             

tesadüf bu ya.
bugün blog oluşturmaya karar verdim.
blog ismine en sevdiğim şiirin içinde bulunduğu
ve bir kitaba verilmiş en güzel isimlerden biri olan
günaydın yeryüzü adını verdim
ve bugün bu şiirin ve bu kitabın yazarının doğum günü
iyi ki yeryüzüne günaydın dedin İlhan Berk